14 Şubat 2016 Pazar

küçük bir sandalyeden iniyorum aşağıya. aşağısı karanlık ama daha tanıdık. binlerce belirti yerine, tek bir sebep var dipsizliğinde. ve tamamen fizikseldir aslında, başımızı göğün dipsizliğine kaldırınca iyi hissetmemiz ya da karanlığın sonsuzluğuna bir adım atmaya korkmak. belki de biraz dilbilimsel. pardon, sandalye diyordum. onun ne sonsuzluğu dipsiz, ne de karanlığının ayağı kırık. dediğim gibi; küçücük.

19 Nisan 2014 Cumartesi

rilke

"ve sen daha yeni atmışsın adımını dışarı,
 dalgın düşünceli karşılamak için beni"-Rilke

kıtadaki aslanın ceylanı öldürmesi

histeri krizimin ilk tepkimesi olabilir.
vurdumduymazlığımdandır belki de
avcının bir anlık dikkatsizliği,kimbilir?
akşamında aşık olduğunu sanmak
sabah güzel bir şarkı keşfetmenin mutluluğu da olabilir.
ki zaten bağcıklarını bağlamak,
bir rastlaşmanın ilk adımı değil midir?

1 Ocak 2014 Çarşamba

artık hepimiz orospu çocuğuyuz (1945)

"artık hepimiz orospu çocuğuyuz."- Kenneth Bainbridge

dışarı çıktığında yağmur başlamıştı.'neden şemsiyemi yanıma almadım ki?' diye düşündü. geri dönemezdi artık. yağmur hızlanmaya başladı.bir dükkanın tentesi altında, yağmurun dinmesini beklemek için toplanan insanları gördü.'insanların birleşmesi için bir felaket gerek.' dedi içinden ve karşıdaki büfeye gidip bir gazete istedi.parasının üstünü beklerken gazetenin ilk sayfasında yazan haberi gördü;

"Amerika Birleşik Devletleri, Trinity ismini verdiği ilk nükleer silah denemesini 16 Temmuz saat 05:29'da başarılı bir şekilde gerçekleştirdi."

arkasını döndü ama kimse yoktu.

22 Ekim 2013 Salı

muhabbet

"İnsan kelimesi köken olarak üns ve nisyan kelimelerinin
 birleşiminden müteşekkil bir kelimedir. 
Üns= Hatırlayan,yaklaşan - Nisyan= Unutan,uzaklaşan."

algımın dışına itilmiş bakışlar gördüm;
korku ve yalnızlığı anlam edinmiş. 
unuttuğum kadar yakın,       
hatırladığım kadar uzak.

30 Temmuz 2013 Salı

evrim



"evet, cehennem böyle olmalı:
 tabelalı caddeler ve düşüncesini
 anlatma olanaksızlığı."- A.Camus



ne zamandır takılıyoruz bilmiyorum...


-polisin gezi parkındaki eylemcilere müdahalesi sürüyor.


evden çıkarken haberin son saniyelerine denk gelmiştik. yolda da birkaç defa muhabbeti açıldı, sonra sustuk. kafeye geldikten sonra sigaramızı içerken insanların bağırmalarını duydum; hükümeti protesto ediyorlardı. istiklal caddesine çıktığımızda ise polislerin ileride beklediğini gördüm. insanlar da polislerin karşısında dikilmiş, slogan atıyorlardı. aralarında yirmi metre falan vardı. 'gel lan, fotoğraf çekelim.' dedim Onur'a. polislere otuz metre kala ileriden hızla gelen toma gözüktü.


-kaçın!

-şerefsizler!
-biber gazı atıyorlar!
-amca yoldan çekil!

tomanın gazabından kurtulanlarla beraber kafeye sığınıp beklemeye başladık. iki dakika önce insanların kaçıştığı caddeden iki dakika sonra alışveriş poşetleriyle insanlar geçmeye başladı. gerçek miydi? evet.


tekrar geldiler. aynı duruşla, aynı nefret dolu bakışlarla. insanlar da geldiler; aynı kararlılıkla. tekrar yürümeye başladık ama bu sefer fotoğraf için değildi. nedeni yoktu ama yürüdük. bilinçsiz bir bilinçlilikle ve daha bir dik.


toma ile bir kez daha püskürtüldük. fotoğrafı düşündüm; bir tarafta polis, bir tarafta halk. birilerinin arkasında olmaktansa binlerin arasında olmayı seçtim. barikat kurdum, biber gazı yedim, tomadan kaçtım.


ne zaman ayıldık hatırlamıyorum...

8 Mayıs 2013 Çarşamba

temizlikçi çocuk

bir cafeye girdi. canı bir şey istemiyordu. o yüzden bir su söyledi önce. dekorun bir parçası olmak istiyordu. daha önce tek başına bir yerde oturmamıştı hiç. insanların ona baktığını düşünürdü genellikle ve bundan rahatsız olurdu ama bugün farklıydı. bugün, herkese tek tek ve inceleyici gözlerle bakıyordu. tek bir kişi bile fark etmemişti bakışlarını. mekanın girişinde, soldaki iki kişilik masaya oturmuştu. arkasındaki iki masayı göremiyordu sadece. olsun diye düşündü. onların da seslerini dinleyerek, kafasında görüntülerini canlandıracaktı. en azından biraz eğlenebilirim diye düşündü. seslere baktığında, masalardan birinde bir çift olduğunu anladı. kız, erkek arkadaşına, onun hayatında üçüncü şahıs olmak istemediğini söylüyordu. bu kızı kafasında canlandırmanın zor olmadığını anladı. diğerleri gibiydi. o yüzden kızın erkek arkadaşını da eledi kafasında. kolay lokma. diğer masadaki sesleri dinlemeye başladı. iki kız bir erkek. üniversiteli oldukları hemen anlaşılıyordu. yeni başlamışlardı üniversiteye ve yeni kaynaşıyorlardı. konuşulanlardan, kızların ikisinin istanbul dışından geldiğini anlamıştı. çocuk istanbulluydu ve kızlara şehri anlatıyordu. ama anlattıklarına bakıldığında o da istanbul dışından gelmiş gibiydi. öyle bir istanbul yoktu çünkü. istanbul'un ağzından düşen bir lokma daha. kızlardan biri, kendi şehrindeki popülaritesini bu şehirde de sürdürme inancındaydı. eğlencenin başını o çekmek istiyordu. ardı ardına içki sipariş etmesinden belliydi. bir içki daha sipariş etti. garson emin olup olmadığını sordu. temizlikçi çocuğun edeceği küfürlere aldırış edilmeden sipariş masaya geldi. o sırada, diğer masadaki çift kalkıp yanından geçerek hesap ödemeye gitti. güldü. onları tanıyordu. çıkarken çocuk önden çıktı, kız arkasından. ertesi gün ayrılacaklardı. diğer masayı hatırladı ve tekrar dinlemeye başladı. tuhaf olan şey ise, diğer kızı bir türlü kafasında canlandıramıyordu. beden dilini, saç yapısını, giyim tarzını, mimiklerini.. hiçbir şeyi. koltuğun kenarından kafasını çevirip bakmak istedi ama oyunda hile yapmak olurdu bu. canı sıkıldı. suyunu içti. kalkıp gidecekti. çıkarken de kıza bakmayı düşünmüyordu. bu oyunu kazanamamıştı. o sırada, masadan birisi kalkıp yanından geçti ve tuvalete gitti. diğer kız değildi. bu, tahmin edemediği kızdı. dönüşünü bekleyip yüzünü de görmeye karar verdi. öyle gidecekti. böylelikle hile de yapmış olmayacaktı. memnuniyetle gülümsedi ve beklemeye başladı. ilerden kızın geldiğini gördü ama loş ışıkta kızın yüzünü pek seçemiyordu. kız yaklaştıkça ruhu belirginleşiyordu sanki. farkında olmadan koltuğa mıhlanmıştı. kız yanından geçti. o öylece kalmıştı. garsonu çağırdı, rakı söyledi. sek, buzsuz. garson emin olup olmadığını sormadı bile.

7 Nisan 2013 Pazar

le vent nous portera


saçmalarım dökülüyor yerlere, deli diyorlar. saklanırken bedenim mıhlanıyor. korkuyorum.. ölmeyeceğimi biliyorum ama geri dönemeyeceğimi de. zihnim dağılıyor, bölünmeye başlıyorum. insanın unuttuğunu şimdi hatırlıyorum.